14 Mart 2012 Çarşamba

YEŞİLKÖY’DEN AZ DAHA BİR OLİMPİYAT ŞAMPİYONU ÇIKACAKTI…

( Engin Bozdağ)
1972 baharı , köyümüzün ;o yemyeşil  huzur beldesinin  güzel bir baharını  daha  yaşıyoruz.Başımızda esen delikanlılık çağının kavak yellerinin,  insanı kendinden koparıp; dizginsiz   delice  koşulara yönelten egemenliklerinin altındayız.Baharın ve onun delişmen kokularının sarhoşluğunu, köyün tekmil gelinciği,papatyası,çiçeğe durmuş ağaçları koro halinde destekleyip ; daha da arttırıyorlar.
Okuldan çıkmış gurup halinde yürüyoruz köye doğru.Altı yedi kişi varız. Bu canım bahar havasında kim evi,dersi düşünecek. ‘’Altınfıçı’da’’  patates tavalı ,biralı,Marmara manzaralı bir ellibir partisi hayali bizi mıknatıs gibi çekiyor . Orada çaycı Necati’nin kıvırcık saçlarına dokunup (nedense çok kızardı buna) onu dellendirmek,garson Kambur İhsan abimizi işletmek te işin tuzu biberi  olacak.
Böyle muhabbetle yürürken birdenbire bizim Umut  (Onu Cem Üründül’ün , Umut neden Orhan Gencebay gibi meşhur bir şarkıcı olamadı? hikayesinden tanıdınız,çoğu tanıyanlarınız da hatırladı)
Birdenbire, ben Münih Olimpiyatlarına katılacağım dedi. Ani bir sessizlikten sonra bir ikimiz nasıl filan diyebildik  -  Hayal aleminin çok geniş olduğunu,çocuksu hülyalar denizine sürekli yelken bastığını bilmemize rağmen şaşırmıştık yine de,bu kadarını da hiçbirimiz beklemiyorduk doğrusu  -  Cevap olarak ta atletizm’de yanıtını aldık.Şaşkınlık içinde yeniden suskun kalmıştık ki bizim Can Baba(rahmetli Can Sav)cüssesinin tam zıddı olan o koca ve kalın sesiyle:


Hasssss…… diye başlamıştı ki böğrüne hafif bir dirsek atıp susturdum.Aramızda hiç konuşmadan böylesi değerli bir maden olan arkadaşımızı ,yine ve yeniden işleme fırsatının sevincine garkolduk.Artık yeni bir oyun başlamıştı.
Yahu nasıl olacak,nasıl yapacaksın diye meraklı bir şekilde hepimiz  tahrikkar biçimde sormaya başladık,kaç metreyi düşünüyorsun,milli takıma nasıl katılacaksın gibi sorular da ardından geldi.
Allah selamet versin bizimki; gayet ciddi olarak , hazırlanmaya başlıyorum,deneyeceğim 400, 1500 hangisinde daha başarılı olursam ona katılırım dedi.
Artık bize,aslında çok temiz kalpli ve saf olan bu arkadaşımızın hayallerini yıkmak yakışmazdı, aksine bize yakışan gerçek birer Yeşilköy’lü olarak desteklemekti onu.
Umut ;sen yaparsın,yeter ki iste,azmin elinden bir şey kurtulmaz,zaten atletik bir yapın var,iyi koşuyorsun gibi ara gaz ve nağmelerle başlamıştık destek-dolduruş faaliyetine.
Bu meyanda Umut’ta da bir hareketlenme başlamıştı,vücudu yarış çıkışındaki bir atlete dönmüştü adeta.
İş son bir ateşlemeye kalmıştı ,içimizden birinin: Umut şöyle bir koşsana biz de zaman tutarız bir denemiş olursun!
Demesiyle ateşlenmişti fitil.Serbesti caddesindeydik bulunduğumuz yerden Postaneye kadar olan mesafeyi tahminen kararlaştırdık,birimiz saatinin kronemetresini tuttu,birimiz verdi çıkış komutunu.
Kim tutardı onu  artık canla başla,kan ter içinde vardı Umut bitiş çizgisine.Ardından yetiştik biz de nefes nefese.Tahmini bu mesafede sonuç tabii ki ilçe bazında bir şampiyonada bile olsa sonunculuktan da geride kalırdı kesinlikle.
Ama arkadaşımız azmetmişti bir kez ve de kararlıydı işte.Bize düşen ise  şevkini kırmamak ,desteklemek  ve yardım etmekti şimdi.
Bundan sonraki günler ise  bizler teknik heyet olarak arkada ,o önümüzde köyün sokaklarında muhtelif parkurlarda koşuyla ve saniye tutmakla geçti.Nisan sonları başlayan bu muhabbet Mayıs  sonlarına kadar sürdü.Köyün o zamanki nüfusunun az oluşuna ve sokaklarımızın tenhalığına rağmen , bu garip manzara köyümüz insanına tuhaf geliyordu. Önde atletimiz, arkada Umuda çaktırmadan ,gülmekten katılma raddelerinde bizler .Nasıl tuhaf gelmesindi ki.Okul tatile girdikten  bir müddet  sonra köyümüzün iftihar vesilesi olabilecek olimpiyat şampiyonu adayımız gözden kayboldu ve bir ara da çıkmadı piyasaya.Biz mevzuyu unutmuş; başka muhabbetlere,küçük ve tatlı ama zararsız seseriliklere dalmıştık kendi çapımızda.Köyün bu konudaki bereketli insan kaynağı ve elimizdeki portföy ,Umudu aramamıza mahal de vermemişti zaten.
Güzel bir yaz akşamüstü Mehtap Çaybahçesinde toplanmıştık mutadımız üzre.Tavla oynamakla, çaybahçemizin kenarındaki çiçekleri sulayan Ahmet abimizle muhabbetle, onun oğlu Erol’u kafaya almakla,garson Kemaloş'a takılmakla,beyaz yirmibeş kuruşlarla müzik dolabından müzik dinlemekle,Gül ablamızın büfesinden o nefis kaşarlı-domatesli sandöviçleri taam etmekle yoğun bir meşguliyet içindeydik.Köyün bütün renkleri,renkli isimleri birer birer sökün ediyordu.Gırlaydı şamata,tam gazdı eğlence.
Güneş hafiften köyün semalarından Florya’ya doğru yatmış,kızıl perçemlerini marmara’mızın maviliklerine dökmeye başlamıştı ,bir sevgilinin dizlerine usulca başını koyarcasına.
Biz akşama Reks’le ilgili muhabbetteydik ki .O kapıdan göründü.Şampiyon adayımız geldi masaya yerleşti.
Sonra ne mi oldu? Tabii ki hiçbirimiz o dönemin terbiyesi ve delikanlılık raconu çerçevesinde ne Münih Olimpiyatları’ndan ,ne atletizmden bahsetme acımasızlığı içine düşmedik.Nasılsa 1976 olimpiyatları da vardı bu işin, ya da daha evvel çıkardı birşeyler nasılsa .Köyümüzde ne böyle güzel ,tatlı ve naif dostlar,ne de onların bize sundukları sonsuz fırsatlar ve maceraları biterdi.
Mübarek köyün havasımıdır suyumudur bir türlü çözemedim.Bereketlidir bu konuda köyümüz.Bizden eskiler öyle rivayet ederlerdi ki ; köye ayak basmasa dahi trenle geçerken  köyümün havasını soluyup etkilenen ve köyümün bu renkli tiplerine benzer hallere düşen vatandaşlar da olurmuş.
Köy, eski köy olmasa da bahar geliyor yavaş yavaş,köyün sokaklarının çiçek kokulu  çağrıları ,çılgınca şarkılarla cezbedecektir ve davet edecektir sizleri.Durmayın uyun bu güzel davete, çıkın  o isimleri birbirinden güzel sokaklarımıza.Belki de özlediğiniz geçmişinizi ya da daha doğru bir deyişle  kaybolmuş gençliklerinizi bulursunuz.Haaa,eğer birisi önde  öbürleri ardında koşup duran bir avuç delikanlıya rastlarsanız ; onlara bir selam verin lütfen ,benim de selamımı iletin hem onlara hem de başlarında esen kavak yellerine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder