(Cem Üründül)
İçinizde bu hikayeyi bilenler ve söz konusu kişiyi tanıyanlar itiraz etmeden, hemen baştan söyliyeyim. Burada söz konusu olan kişinin gerçek adı Umut değil, onu böyle adlandırmamın sebebi ise gayet basit. Internette tüm aramalarıma rağmen bir türlü bulup, bu ortak anımızı yayınlamak için müsadesini alamadım. Bu sebebten dolayı bu anımda onu umut diye adlandıracağım. Gayet tabii ki, diğerlerinin adları gerçek adlarıdır.
İçinizde bu hikayeyi bilenler ve söz konusu kişiyi tanıyanlar itiraz etmeden, hemen baştan söyliyeyim. Burada söz konusu olan kişinin gerçek adı Umut değil, onu böyle adlandırmamın sebebi ise gayet basit. Internette tüm aramalarıma rağmen bir türlü bulup, bu ortak anımızı yayınlamak için müsadesini alamadım. Bu sebebten dolayı bu anımda onu umut diye adlandıracağım. Gayet tabii ki, diğerlerinin adları gerçek adlarıdır.
Umut, bizim
oturduğumuz çekmece caddesinde, bizden iki ev ileride otururdu. Onların
üzerinde de bizim yeşilköy jimlastikte futbol oynayan ve (rüzgarın oğlu) vasil otururdu.
Kısaca değineyim.
Bu vasilin özelliği müthiş hızlı koşabilmesiydi ama genellikle verilen pastan
daha hızlı koştuğu için topları hep arkasında bırakır ve o zamanlar
antrönörümüz olan toros abiyi çileden çıkartırdı. Bizler ona pas vermeye
çalıştığımızda, pastan ziyade şut çekmemiz gerekirdi. O dönemlerde rahmetli
toros abiyi çıldırtan sadece bizim vasil değildi. Ama bu anılara başka bir
yazıda yer vereceğim.
Yine dönelim umut
meselesine. İriyarı, güçlü kuvvetli biri olan umutun kendine has bir takım
özellikleri vardı. Bu o dönemki özelliklerinin en başında onun çocuksu
hayalciliği ağır basardı. Bazen çok önemli bir kitap okuduğunu ve artık mars
gezegenine uçabilecek bir füze yapabileceğini, bazende tavşan çiftliği kurarak
milyoner olacağını veya buna benzer şeyleri kesinlikle inanarak anlatırdı.
1971 yılının yaz
tatili.
Yine her zaman
yaptığımız gibi tüm arkadaşlarla reks sinamasına gittik. O akşamda Orhan Gencebay’ın baş rolünü oynadığı ‘Bir
teselli ver’ adlı bir film oynuyor. Amacımız film bakmak değil, rekse gitmek.
Her neyse film bitti, evlere dönüyoruz. Umut birdenbire başladı, ben bu ‘Bir
teselli ver’ şarkısını Orhan Gencebay’dan daha iyi söylerim diye iddaa etmeye.
Bizlerde hadi söyle duyalım bakalım dedik.
Umut hakkında
muhakak çok şeyler iddaa edilebilinir ama müzik yeteneği olduğunu kimse iddaa
edemez. Umut şarkı söylemeye başladığında, hiç kimse onun hangi şarkıyı söylediğini
çıkartamazdı. Çünki söylediği şarkıdan çok, sanki bir insanın boğazlanmasını
andırıyordu. Üstelik o ‘şarkı’ diye adlandırdığı bu naraları avazı çıktığı
kadar icra ederdi.
Bir teselli ver,
Bir
teeeeeeeeeselli ver,
Yarattığın
mecnuna,
Bir teeeeeeeeeselli
ver.
O akşam evelere
gelinceye kadar bu yeri göğü inleten ‘Bir teeeeeeeeeselli ver’i dinledik.
Daha sonraki
günlerde umut artık kafaya takmıştı. Meşhur bir şarkıcı olarak bir filmde
başrolü aynayacaktı. Kardeşim Cengiz ve ben, sabahları çiroza yüzmeye giderken
ilk önce karşı apartmanda oturan hasanı daha sonra aynı apartmanda oturan
vasili ve umutu alırdık. O günlerde vasil ‘yahu bu umut çıldırdı. Herif
sabahtan akşama kadar Bir
teeeeeeeeeselli ver diye naralar atmakta’ diyordu.
O zaman benim
aklıma şeytani bir fikir geldi. Başladım umutu iyice kafakola almaya.
Ben;
Umut bu ses bende
olsa hiç durmam hemen bir rejisöre gider, kendimi ona tanıştırırım ve ne denli
şahane bir şarkıcı olduğumu ispat ederim. O da bana ‘vay be gel bir film
yapayım, sende baş rolde oyna’ der.
Umut;
Ama ben rejisörün
nerede oturduğunu bilmiyorum ki.
Ben;
O meseleyi sen
bana bırak. Ben biliyorum rejisörün nerede oturduğunu. Adam hemde yeşilköyde
oturuyor. Ama önce senin biraz sıkı çalışman lazım.
Umut;
Nasıl çalışayım?
Ben;
Mesela aynen
Orhan Gencebayın yaptığı gibi şarkının bazı bölümlerinde sesini titreteceksin.
Umut;
Neresinde?
Ben;
Mesela ‘Aramızda başka, Biri var ise, tertemiz
aşkımı, Bana geri ver.’ Dörtlüğünde ‘tertemiz’ kelimesini söylerken yaptığı
gibi. Aynen sende sesini titretmen lazım.
Umut;
Aramızda başka,
Biri var ise,
tertemiiiiiiiiz
aşkımı,
Bana geri ver.
Ben;
Harikasın, sesi
titremeye devam.
Ben bunu yaparken
asıl amacım, Can, Cengiz, Vasil, Hasan gibi umutun şarkı söylemesinden
bezmişlerin damarına basmak.
Artık umut iyice
coşmuştu. Günlerdir sesini iyece titreterek naralar atmaya devam ediyor.
Sevenin halinden,
Sevenler anlar,
Gel gör şu halimi,
Bir teselli ver.
Ama bu seferde
bana ‘hani sen beni rejisöre götürecektin’ diye söylenmekte. Baktım olacak gibi
değil. Tamam, dedim bu akşam reksten dönerken sana rejisörün nerede oturduğunu
göstereceğim. Sende tam onun evinin önünden geçerken ‘Bir teselli ver’
şarkısını söylesin. Rejisörde ‘yahu bu güzel ses nereden geliyor? Koşun
şu adamı derhal bulun’ der.
Umut;
Gerçekten mi?
Ben;
Tabii, bütün meşhur şarkıcılar böyle tesadüflerin sonucunda
keşfedilmişlerdir.
Umut;
Söz mü?
Ben;
Söz.
Diğer arkadaşlara bu planı anlattım. Sinama dönüşü her hangi
bir evi umuta göstereceğiz ve ona naralar atarak, Bir teeeeeeeeeselli ver’ i
söylemesini sağlayacağız.
O gece reksten
çıktık. Yola döküldük. Umut çok heycanlı. Yarı karanlık sokaklardan geçiyoruz.
Köşede üst katındaki balkonunda ışıklar yanan bir ev gördüm. İnsanlar yaz
gecesi oturmuşlar sohbet ediyorlar.
Ben;
Tamam umut geldik. Şu balkonu görüyor musun? İşte rejisör orada oturuyor.
Umut;
Vay be, ben bunca
yıldır hep bu evin önünden geçerim. Burada bir rejisörün oturduğunu
bilmiyordum. Ama şimdi çok heycanlıyım. Elim ayağım titriyor.
Ben;
Sakin ol. Şöyle
bir iki kere öksür, sesin açılsın. Bizler hemen köşeye saklanacağız ki rejisör
sadece seni görsün. Hazır mısın?
Umut ‘hazırım’
dedi ama bu sefer sesi geçektende titriyordu.
Bizler köşeye
saklandık. Umut bir kaç adım sonra tam balkonun altındaydı. Derin bir nefes
aldıktan sonra bastı narayı;
Bir
teeeeeeeeeselli ver,
Yarattığın
mecnuna,
Bir
teeeeeeeeeselli ver.
Balkondan bir erkek sesi;
Sus ulan hayvan herif. Kes sesini.
Umut bize dönerek;
Rejisör kes
sesini dedi.
Ben saklandığım
köşeden;
Hiç takma, o
şarkıcıları denetmek için hep böyle yapar.
Diğer arkadaşlar;
Sesini titretmeyi
unutma umut.
Umut bizden
aldığı cesaretle;
Aramızda başka,
Biri var ise,
tertemiiiiiiz
aşkımı,
Bana geri ver.
Bu sefer balkondan bir kadın sesi;
Aaaa herif
sapık mı ne?
Umut;
Ben zaten her acının,
Tiryaaaaaaakisi olmuşum,
Ömür boyu bitmeyen,
Dert ile yoğrulmuşum.
Balkondaki adam;
Kes ulan...
Bizler umuta;
Dayan umut, sesini titret..
Umut;
Aşkın zehir olsa,
Yine
içerim,
Yolun ecel
olsa,
Korkmam
geçerim.
Gece yarısı sokakta yer gök inliyor. Bizler sakladığımız
yerde gülme krizleri geçirmekteyiz.
Ama umut kesin karalı;
Yeter ki sevdim de,
Ben bu aşk ile,
Dünyanın kahrına,
Gülüp geçerim.
Bu sefer sadece
balkondakiler değil etraftaki komşuları da bağırmaya başladılar;
Kes sesini
sarhoş herif. Yeter ulan.
Bir
teeeeeeeeeselli ver.
İyice
tepesi atan balkondaki adam;
Bekle ulan, geliyorum senin tesellini vermeye.
Artık iş ciddiye binmişti. Ama rejisörün tüm bunları onu
denetmek için yaptığından emin olan umut tehlikenin farkında bile değildi;
Gülemem sevdiğim,
Ben sensiz aaaaaah yaşayamam.
Adam birdenbire kapının önüne çıktı. İçimizden biri, eğer
aklımda yanlış kalmadıysa vasil yerinden fırlayarak umutu kolundan tuttu ve onu
çekerek koşmaya başladı;
Kaç umut, kaç. Rejisör geliyor.
Hepimiz bir yöne dağılıp kaçtık. Biraz sonra mahallede
tekrar bir araya geldiğimizde açıklama yapmak zorunluluğunu hissettim;
Galiba ben yanlışlıkla rejisörün evi diye başka bir evi
gösterdim. Yarın doğru evin önünde yine aynısını tekrar ederiz.
Ama umut o geceden sonra meşhur şarkıcı olmaktan
vazgeçmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder