3 Mayıs 2012 Perşembe

Dostluk üzerine


Biz haber etmeden haberimizi alırsın, 
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin. 

Gözümüzün dilinden anlar, 
elimizin sırrını bilirsin. 

Namuslu bir kitap gibi güler, 
alnımızın terini silersin. 

O gider, bu gider, şu gider, 
Dostluk, sen yanı başımızda kalırsın. 


(Nazım Hikmet) 




Bence dostluk öğrenilmez. O yetenek, ana sütüyle, baba şevkati ile künyemize satır satır yazılır. Dostluklar ne zaman aşımına uğrar, ne de değer kaybına. Ne kimin nerede olduğuna bağlıdır, nede ne yaptığına. Yani çok tuhaf bir konudur bu. Çıkar meselesi desen değil, hesap kitap meselesi desen, hiç değil.


Bu konun içeriği üzerine, insanlık tarihinin başlangıcından günümüze kadar bir sürü bilim adamları, filozoflar, şairler düşünmüşler. Bir sonuç çıkmış mı, diye soracak olursanız hemen söyliyeyim; Hayır, sacede tarif etmekle yetinmişler.

Sayılarıda, iki elimizin parmaklarının sayısını geçmez, dost diye adlandırdıklarımızın. Tanıdığımız her iyi, aklı başında, dürüst insanların hepsinide dostluk kapsamına almayız nedense. Onlara başka sıfatlar buluruz, saygıdeğer bir tanıdık, çok iyi bir insan falan gibi.

Dost diye tanımladığımız insanları ne çok uzun süredir tanımamız gereklidir, ne de hayatımızın uzun bir süresini paylaşmamız gerekir. Ona rağmen kesinlikle biliriz dostumuzun kim olduğunu.

Büyük üstat Antoine de Saint-Exupéry güzel bir sözü var ; 

Hayatta en önemli şeyleri sadece yüreğimizle görebiliriz.
Ne kadar tuhaf bir şey bu dostluk....

(Cem Üründül)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder