Güzel bir temmuz gününe her zamanki gibi köpegimle gazete almaya gitmekle baslamistim. Flik (artik tanidiginiz Boxer cinsi köpegim) rahat durmaz, her tarafa burnunu sokar, satasacak köpek arardi; eger dönüste hala enerjisini harcamadiysa terasta tenis topuyla oynardik. Gazeteleri alip eve döndükten sonra henüz ortalik sakinken onlari okur ve arkadaslarin uyanip gelmelerini beklerdim ki sabahtan günün planini yapabilelim. Her yilin favorisi olan mesgaleler, oyunlar vardi.
24 Ocak 2016 Pazar
25 Ekim 2015 Pazar
Yandaki Ev.. (Halim Barışın anıları II. Bölüm)
ÖNSÖZ
„Yesilköy anilarim“in bazilarini toparlayip yazdiktan sonra, bir taraftan yakinlarimin, arkadaslarimin etkisi diger yandan da Cem Üründül’ün mükemmel „Bir Yesilköy Vardi“ si ikinci bölüme baslamama neden oldu. Yazdikca yillar öncesinin simalari aklima geldi, bir ipucu ile biraz da arastirip (internet sagolsun) cogu kisiyi, olayi animsayabildim. Özellikle „Esnaflar“ ve „Balikcilar“ kisimlarinda ne yazik ki cogu kisiyi unutmusum (veya toparlamayi erken kesmisim). Simdi ise birinci bölümdeki basketboldan sonra biraz da voleybol ile ilgili eski, cok eskilere dayanan isimler…. Kodak fotograf makinem… ve: „Yandaki ev“…. Evet, bu kez odak noktasi „yandaki ev“.
Yandaki Ev
Bizim ev Rihtim sokagin sonundaydi, o zamanlar No. 40 idi, ancak kapimiz Rihtim Sok. ile üst araftaki Liman Sok. arasindaki daracik kisacik sokaktaydi; o sokagin da bir ismi olsa gerek (acaba Rüzgar Sok. miydi?); o kadar dardi ki bir araba (at arabasi veya otomobil) anca gecebilirdi.10 Eylül 2015 Perşembe
Halim Barış'tan Yeşilköy anıları
ÖNSÖZ
„Yesilköy anilari“ dogdugum 1953 ile evlilik nedeniyle Anadalu yakasina gectigim 1977 yillari arasini kapsar. Ilk 4 yil yaz-kis“, daha sonra 1971’e kadar yazlikci ve 1971-1977 arasinda da yine yaz-kis Yesilköylüydüm. 1971’e kadar Balikcilar mah. Rihtim sokakta, sondaki ahsap evdeydik. Daha sonra Reks sinemasinin yakinlarinda ve Ciroz taraflarinda (otobüsün son duragi) oturduk. Anilarimda eksiklik veya yanlislik varsa affedile…
25 Mayıs 2015 Pazartesi
4 Mayıs 2015 Pazartesi
1 Aralık 2013 Pazar
Yeşilköden gizlemli bir kartpostal
Pek çoğumuz bu geçtiğimiz yüzyılın başlarındaki Yeşilköyü gösteren kartpostalın resmini muhakkak görmüşüzdür ama üzerindeki italyanca satırlar hep yabancı kalmıştır. Geçenlerde eski yeşilkölü bir dostumuzun bu kartpostal üzerine küçük ama anlamlı bir çalışması bana ulaştı.
21 Haziran 2013 Cuma
Aram´dan selamlar..
Dün Yesilköy Jimlastik klübünün, 70li yılların başındaki kadrosunun 6 numarası Cem Üründül ile 5 numarası Aram Yeramyan, tam 40 yıl sonra Brüksel buluştular. Eski günleri andılar, 40 yılda neler yaptıklarını anlattılar.
Gayet tabii ki, artık o yılların gençleri değildiler ama yine o dostluk, yine o güven, yine o bizi biz yapan o kardeşlik. Sanki 40 yıl değil de, 40 günmüş gelip geçen.
Muhteşem güzel bir gündü, Brükselde...
Gayet tabii ki, artık o yılların gençleri değildiler ama yine o dostluk, yine o güven, yine o bizi biz yapan o kardeşlik. Sanki 40 yıl değil de, 40 günmüş gelip geçen.
Muhteşem güzel bir gündü, Brükselde...
24 Mayıs 2012 Perşembe
40 yıl önceye dair ...
(Engin Bozdağ)
Benim, sizin, bizim, bizlerin hikayeleri...
Zamanı bir anda kırk yıl öncesine taşıyıp ta; bir an için dondurmak istedim... Isterseniz sizde isimlerinizi bağırıp arayın kendinizi o kısa an zarfında;belki de geçmişiniz ya da mazideki gençlikleriniz cevap verecektir.İnsanlar zamanın kıyılarından ilerledikçe ileriye veya zamanı o kıyıların kenarından akıp geçen bir nehir gibi izlediğinde geçmişlerini de gençliklerini de daha fazla özler oluyorlar, bu noktada da o dönemdeki eski dostlarını, arkadaşlarını daha çok arıyorlar...
Dostlarımızı ,arkadaşlarımızı yani kısacası kendimizi, kendiliklerimizi unutmamamız dileğiyle sevgiler hepinize...
40 yıl sonraki hikayelerimizi de anlatmaya çalışacağım,hazır olun dinlemeye.
40 yıl sonraki hikayelerimizi de anlatmaya çalışacağım,hazır olun dinlemeye.
19 Mayıs 2012 Cumartesi
Bir avuç Yeşilköy ...
(Cem Üründül)
Benim almanyada oturduğum evin en üst katındaki çalışma odasının duvarları, benim için önem taşıyan insanların, hatıraların resimleri ve belgeleri ile doludur.
Benim almanyada oturduğum evin en üst katındaki çalışma odasının duvarları, benim için önem taşıyan insanların, hatıraların resimleri ve belgeleri ile doludur.
Buradaki resimlerin önemli bir bölümü Yeşilköy ve İstanbul çekilmiş daha doğrusu çocukluğumun, ilk gençlik yıllarımın resimleridir.
Dikkatle bakıldığında resimlerin arasında resim çerçevesini andıran küçük bir vitrin göze çarpar. İçinde bir kaç midye kabuğu, bir kaç çakıl taşı ve birazda kum vardır.
Ben bu minik vitrini arada bir açar, içindeki nesnelere parmaklarımla dokunurum. Bunlar, pek ahım şahım görünmeseler bile, hala denize ve yeşilköye kokarlar.
Şimdi itiraf etmem gerek. Ben bunları yeşilköyün sahilinden tam eski çirozun önündeki kumsaldan toplayıp, bavuluma koyup buraya getirdim. Yani işin doğrusu bir avuç dolusu yeşilköyü çaldım. Bilmiyorum ''aldım'' desem daha mı doğru olur? Buna da pek aklım yatmıyor. Her yeşilköylü veya yeşilköyü seven sahilden bir avuç alıp götürse, sahilin yarısı gider.
Kendi savunmamı en iyisi şöyle yapayım;
Şu anda yeşilköyde yaşayan dostlarımız yılın her gününde, her saatinde, o kumsalla iç içedirler. Yeşilköyden uzaktakilerin böyle bir imkanı yoktur. Hele benim gibi 2500 kilometre uzaktaysanız, haliniz harap. Bazen aklınıza durup dururken yeşilköy gelir. Her ne denli yaşadığınız kent, ülke size memleket olmuş olmasına rağmen, anlam veremediğiniz bir özlem dolar bazı akşamlar yüreğinize. İşte böyle bir anda gereksinim duyarsınız, bir avuç yeşilköye. Duvardan alıp, masanıza koyar, kapağını açıp dokunursunuz, sihirli mücevherlermiş gibi bu çakıllara, kum tanelerine, midyelere...
Yani özel bir zorunluluk sonucu ''ödünç'' alınmıştır bu nesneler, çalmak anlamında değil. Oğluma vasiyetim var, ölümümden sonra o, bu emenetleri yeşilköy sahiline teslim edecek.
Bir sabah uyandığınızda bakacaksınız, kumsalda tek bir midye kabuğu veya tek bir çakıl taşı eksik değil....
10 Mayıs 2012 Perşembe
Artık rastlayamazsınız o üç harfin tatlı dizilişine: YJK diye...
(Engin Bozdag)
Top sahalarımız vardı Yeşilköy'ümüzde; köy yeşil, sahalarımız tozlu ve çamurluydu. Futbol keyifti, heyecandı, muhabbetti.
O zamanlar, bugünkü gibi çamurlu çirkef bataklıklarına bulanmamıştı. Delikanlı oyunuydu kısaca. Delikanlılığın köyünde köklü takımlarımız vardı ki bunlardan biri; beyazın saf temizliğiyle, denizimizin özgür mavisini seçmişti gönül renklerine.
Top sahalarımız vardı Yeşilköy'ümüzde; köy yeşil, sahalarımız tozlu ve çamurluydu. Futbol keyifti, heyecandı, muhabbetti.
O zamanlar, bugünkü gibi çamurlu çirkef bataklıklarına bulanmamıştı. Delikanlı oyunuydu kısaca. Delikanlılığın köyünde köklü takımlarımız vardı ki bunlardan biri; beyazın saf temizliğiyle, denizimizin özgür mavisini seçmişti gönül renklerine.
Kuşaklar boyu aktarmıştı eski gençler, yeni gençlere bu bayrağı hep şanla şerefle, Eker'lerden, Antuanlar'dan, Enop'lardan; Fikret'lere, Cem'lere, Murat'lara. Toros'lardan, Aram'lara, Garo'lara ...
Efsane isimlerdi hepsi, hele köyün diğer efsane takımları Gençlik ve Kültür maçlarında, bir de ezeli rakip Sahakyan'la maç olunca devleşirdi hepsi, sonuç ne olursa olsun en üstte onur, seyir zevki ve keyif kalırdı.
Kokor, Bedo, Kemal, Zadik, Cengiz; Garbis, Vasil, Mustafa, Berç, Suat izlemek büyük zevkti hepsini, saha ve seyirci cümbüşü ahenkli bestelerini sunardı her Pazar.
Önce sahalarımızı aldılar elimizden yerine beton yığınları vererek, dostluklarımızı ve amatör ruhlarımızı gaspettiler sonra, bizleri hapsederek ruhsuzluk galerilerine.
Şimdi ne Cengiz var, ne Hampo, ne Bedo, ne Rafi. Ne Aziz kaldı, ne Berç,ne Serhan,ne Metin,ne Levon ne de Ümit...
Artık rastlayamazsınız o üç harfin tatlı dizilişine: YJK diye.
Ne kulüp binası, ne de mavi beyaz heyecanın emekle terle ıslanmış formaları yoklar şimdi.
Pazar günleri yolunuz eskiden büyük saha olan bölgeden geçerse ve de yerini bilen eskilerdenseniz o sahanın; bazen coşku dolu uğultulu bir ses duyarsanız şaşırmayın sakın;
O ses belki de; zengin anılar bahçesinden bir YJK lı'nın yaşattığı gol sevincidir, mavi beyazlı formasının renklerinden aksetmiştir, o şenlikli maçların seyirci kalabalıklarının dost sesidir, ya da bir Yeşilköy masalının; hasretlerinizin ve gençliklerinizin çağrısının sesidir o...
Efsane isimlerdi hepsi, hele köyün diğer efsane takımları Gençlik ve Kültür maçlarında, bir de ezeli rakip Sahakyan'la maç olunca devleşirdi hepsi, sonuç ne olursa olsun en üstte onur, seyir zevki ve keyif kalırdı.
Kokor, Bedo, Kemal, Zadik, Cengiz; Garbis, Vasil, Mustafa, Berç, Suat izlemek büyük zevkti hepsini, saha ve seyirci cümbüşü ahenkli bestelerini sunardı her Pazar.
Önce sahalarımızı aldılar elimizden yerine beton yığınları vererek, dostluklarımızı ve amatör ruhlarımızı gaspettiler sonra, bizleri hapsederek ruhsuzluk galerilerine.
Şimdi ne Cengiz var, ne Hampo, ne Bedo, ne Rafi. Ne Aziz kaldı, ne Berç,ne Serhan,ne Metin,ne Levon ne de Ümit...
Artık rastlayamazsınız o üç harfin tatlı dizilişine: YJK diye.
Ne kulüp binası, ne de mavi beyaz heyecanın emekle terle ıslanmış formaları yoklar şimdi.
Pazar günleri yolunuz eskiden büyük saha olan bölgeden geçerse ve de yerini bilen eskilerdenseniz o sahanın; bazen coşku dolu uğultulu bir ses duyarsanız şaşırmayın sakın;
O ses belki de; zengin anılar bahçesinden bir YJK lı'nın yaşattığı gol sevincidir, mavi beyazlı formasının renklerinden aksetmiştir, o şenlikli maçların seyirci kalabalıklarının dost sesidir, ya da bir Yeşilköy masalının; hasretlerinizin ve gençliklerinizin çağrısının sesidir o...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)